Tuesday, July 25, 2017

Perche




"Dünyada bir tek insana inanmıştım. O kadar inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı. Ona kızgın değildim. Ona kızmama, darılmama, onun aleyhinde düşünmeme imkân olmadığını hissediyordum. Ama bir kere kırılmıştım. Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi." (Sabahattin Ali, 1943)




Denemek vs Çabalamak




Her akşam burayı açıyor musun dedim.

- Evet, her akşam burdayım dedi.

Bir arabanın arkasını kokoreç tezgahına çevirmiş. İnce işçilikle, çok muntazam. En ufak detayına kadar elleriyle yapmış. Bu özeni kokoreç keserken ve siparişi sunarken de belli oluyor. Kaça kadar ayakta oluyorsun dedim.

- 02:30/03:00'e kadar dedi.
- Yorulmuyor musun dedim
- İki çocuğum var, onlar için mecburum dedi.

Çocukları için mecbur olan bir adam. "Gördün mü evlat ne demek" diyen Hüseyin Bey geldi aklıma, Sadık'ın ölümünden birkaç dakika önce. Elbette herkesin başka bir hikayesi var. Herkesin yürüdüğü yol başka, geldiği kulvar başka, şartları başka, karşılaştığı fırsatları başka, çevresi başka, tabıyatı başka. Ama herkes için hayata tutunmak, çocuğu olsa da, olmasa da bir zaruret. Bear Grylls'in denemek ve çabalamak arasındaki farka vurgusunu düşündüm sonra. Herhangi bir konuda "denedim" diyen insan ile "çabaladım" diyen arasında mental bir fark var. Denedim, belki bir daha denemeyecek ve o meseleye dair "yaptım ama olmadı" sonucu ile insanı bıraktıracak bir ifade, çoğu zaman. Oysa çabalamak bir süreç, bitmeyen, sonuca ulaşmak için yapılanların tamamı. Hayatı bırakmak, ya da bazı şeyleri deneyip geçmek gibi bir lüksümüz olamaz, çabalamak ve daha çok çabalamak zorundayız. Hangi arzularla donanırsak donanalım, hangi şartlarda olursak olalım. Yaşama coşkusuna dair arada lafladığım bir arkadaşım "yaşama dair çok fazla ümidim yok" dediğinde ne ülkenin durumu, ne geldiğimiz yerin bir tür "denedim olmadı" hali üretmesine izin vermemeli diye cevap veriyorum ona ekseri. Bir başka iyilik, bir başka iyi hal, bir başka insana omuz, dostanelik üretmek, belki hayatta kimin için ne olacağını hala bile bilmiyor olmak başlı başına yaşama coşkusu, çabalamaktan kaçınmamak için yegane gerekçe olamaz mı?

Ebeveynlerinden önce bu hayattan kopmak gibi bir lüksü olmadığı gibi insanın, bu dünyada hangi iyiliğin içinde olacağını henüz bilmiyor olması bile her yeni güne taze bir nefesle başlamaya sebep. Buna mecburuz, "zorundayız."

Thursday, July 20, 2017

Tanrı yerine insanlara inanmayı seçtim


Zahiri bir yolun içi gibi, ama gidilecek gidiliyor.
Bir limanda beklemek gibi, yükler atılacak, atılıyor.
Bir uçakta uzun bir seyahat gibi, inesin yok, camdan hep bakarak gidiyorsun gibi.
Bazen bulutların üzerinde, bazen suların altında kalmak gibi.
Bazen içinin şişmesi, bazen ferahlık hissi gibi.
Tamamen arafta kalmak gibi.
Hep dündeki gibi, son sözdeki gibi, son iyi sözdeki gibi.

Kutsal kitabın ayetleri gibi:

"yüzünü asma.
içini karartma.
her şey güzel olacak. "

Monday, July 10, 2017

"Yokluğunda..."

Ne çok yanlış sığıyor bir sepete. Zamanın ve akışın dışına çıkabilmeyi becerip de bakınca. Ne kadar zamanı geriye almak ya da bazen akıbeti görebilmek için çabucak ileri sarmak istesen de, asla hiçbir şey ama hiçbir şeyin senin kontrolünde olamadığı gerçeği insani deli divane etse de tüm bunların bir ulviliği olabileceği hiç akla gelmiyor. Yaşarken kamil olmak zor. Sonralarda söz dizmek kolay. İyiye tutunmak zor, kötüyle yoğrulmak kolay.